Bütün bunları neden anlattım…
NATO’ya 1952’de girdikten sonra Türkiye’de bir kamu
kurumunun kuruldu. Birleşmiş Milletlerin de desteği ile Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) 1953 yılında açıldı. TODAİE’nin genel amacı,
kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine
yardımcı çalışmalarda bulunarak yönetim konusunda eleman yetiştirmekti. Bu
düşünce ile kamu yönetimi alanında öğretim elemanlarının yetiştirilmesine
yardımcı olmak amacıyla, kendine özgü bir akademik kurum haline geldi. Enstitü'nün
Türkiye'deki akademik yaşam ile bağı, yalnızca bilimsel işlevli bir kurum
olması dışında, personel istihdam biçimiyle de oluşturuldu. Şimdiki hali ile TODAİE
artık 1992 yılından bu yana merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Yönetim
Bilimleri Enstitüsü’nün Türkiye ulusal seksiyonunu oluşturuyor.
Ancak dünya genelinde karışıklığın da başladığı yıllardı.
Ülke ve dünya ekonomisi 1970’lerden itibaren enflasyon, artan işsizlik,
uluslararası para sisteminin sarsıntıya uğraması ve petrol krizi sorunlarıyla
karşı karşıya kalmıştı. 1973’te tüm dünyada yaşanan petrol krizi doğal olarak
Türkiye’yi de etkilemişti. Buna hazırlıklı olmayan Türkiye ekonomisi ağır yara
almıştı. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı Türkiye'de halk, yoksullaşmaya ve
giderek sosyal sorunların artmaya başladığı bir döneme girmişti. O günler
oldukça çalkantılı günlerdi. Temeli 1960’lı yıllarda atılan sağ-sol
kutuplaşması ve dünya düzeninde yaşanan olaylar, tüm dünyada öğrenci
hareketlerinin yükselmesine sebep olmuştu. Siyasetçilerin de içinde bulunduğu
çatışma ve kutuplaşma ortamı toplumu ve üniversite alanını paralel olarak
etkilemişti. İşte tam bu dönemde, dönemin Ecevit hükümeti TODAİE’nin
kuruluşundan 20 yıl sonra TODAİE’ye bağlı 1974 yılında Sevk ve İdare Yüksek
Okulu’nun (SİYO) açılmasını istedi. Üniversite sınavlarındaki yığılmayı da
önlemek amacıyla SİYO için üniversite sınavlarına girildikten sonra önkayıt sistemi
ile kayıt yapılması sağlandı. O okulun amacı ve hedefi kamu ve henüz
filizlenmekte olan özel sektöre yönetici yetiştirilmesiydi. Bu amaç
çerçevesinde Anadolu’nun değişik illerinden koparak gelen, geleceğe umut ve
inançla bakan ortak bir ülküye sahip gençler kayıt oldu. Ülkenin daha demokrat,
daha çağdaş ve yaşam kalitesi daha yüksek bir konumda olmasını istiyorlardı.
Güçlü bir mücadele ruhu ve isteği hakimdi iç dünyalarında.
Okulda verilen derslerin arasında uluslararası muhasebe
sisteminden, maliyet muhasebesine, ithalat-ihracata kadar iktisadi idari bilimler
ve siyasal bilimler alanında eğitim veren üniversitelerin ortak dersleri yer
aldı. Öyle ki okulun hocaları arasında Mümtaz Sosyal da vardı, siyasal bilimler
fakültesinden hocaları oldu. Hatta bu derslerin etkisi midir bilmiyorum,
tanıdığım SİYO mezunlarının çok büyük bölümü kendi işlerinde oldukça başarılı
oldular.
Ancak 1974’de açılan okul 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 1982’de
kapattı. Ancak 8 yıl eğitim veren okuldan toplam 1230 öğrenci mezun oldu.
İçinde bulunduğumuz Kasım ayının 2’sinde okulun kuruluşunun
50’inci yılını SİYO’da okuyanların Siyasal Bilimler Fakültesi’nden hayattaki
iki hocalarından Prof. Dr. Mesut Gülmez ve Prof. Dr. Ömer Bozkurt’un da
katılımıyla o yıllardaki duyguları ile birlikteliklerinin bugünlere kalan
etkisi bir belgeselle tarihe geçirildi. Belgesel SİYO mezunu TRT’de
kameramanlık ve yönetmenlik sonrası emekli olan Ayhan Özvatan tarafından
hazırlandı. Biz de verilen bu emeğin basında yer alması konusunda birkaç
dosttan ricada bulunarak katkı verdik. Belgeselde bugün yaşları 70’lere gelmiş
yaklaşık 200 kişi 50 yıl önceki duygularla geçmişi yad ettiler.
Bu okul niye kapatıldı diye düşününce; Türkiye’nin 1974-1980
yıllarındaki siyasal süreçlerinin yoğunluğunda kamuya ve özel sektöre çağdaş,
demokrat, üst yönetici yetiştirecek bir okulun varlığının komünizmle mücadele
adı altında Sovyet karşıtlığı içerisindeki ABD ve NATO’yu nasıl rahatsız etmiş
olabileceği görülüyor. 12 Eylül Askeri Darbesi’ni yaptıranların aynı zamanda
kamuda üst yöneticiliğin önünü keseceği tek hamle idi okulun kapatılması. Yapılan
da oydu. Bakın 1980 darbesinden sonra kamuda yapılan atamalar ve bu atama
sahiplerinin eğitimde, ekonomide, sosyal yaşama ilişkin süreçlerde aldıkları
kararlarla ülkeye yaşatılan erozyona, Türkiye’ye sadece 44 yıl kaybettiren bir
darbe miydi; siz karar verin?
Bugün NATO üyeliği içerisindeki Türkiye’nin kayıpları ile kazanımlarının bilançosu döküldüğünde ortaya çıkan kaybı, belki bizim gibi 50 yıl sonra İsveç ve Finlandiya’nın anlayacağını söylersek belki daha iyi anlaşılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
cemilcahitsaracoglu.blogspot.com