09 Ekim 2022

Yellen kapitalizmin çökeceği endişesini mi dile getirdi?

Kökleri eski çağlara dayanan ve ilk kez Marksizm’in kurucusu Karl Marks tarafından adı konulan ‘Kapitalizm’ ciddi bir erozyona girmiş durumda.

Sistemin çökmek üzere oluşuna son olarak geçtiğimiz günlerde ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’in, Dünya Bankası gibi çok taraflı kalkınma bankalarına iş modellerini yenileme çağrısı yapmasındaki ifadeleri damgasını vurdu. Küresel ekonominin karşı karşıya olduğu temel zorluklar karşısında kalkınma finansmanının daha etkin şekilde harekete geçirilmesi için yeni stratejiler, politikalar ve yaklaşımlar geliştirmek gerektiğini dile getiren Yellen, “Büyük bir küresel tasarruf havuzu var. Ancak gelişmekte olan ülkelere akış sınırlı” diye konuştu.

Aslında Yellen’in bu açıklamaları, “Dünya Bankası’na ‘Bize akıl vermeyin, Biz faiz artırmaya devam edeceğiz, Siz yeni iş modelleri bulun, Herkes kendi başının çaresine baksın’ şeklinde” yorumlandı.

Bugün çökeceği endişesiyle bakılan kapitalist sisteme 1. Dünya Savaşı’na kadar rakip bir sistem oluşmadı. Ta ki; komünizm meydan okuyana kadar.

Günümüzde özellikle Avrupa ve Amerika’da uygulanmakta olan ekonomik sistemlere kapitalizm yerine ‘serbest girişim’, ‘serbest pazar’ veya ‘karma ekonomi’ sistemleri deniliyor.

Sistemin kitabını 1776’da yazan Adam Smith, “kişiler şahsi çıkarlarını kollarken, ait oldukları toplumun çıkarlarını da azami seviyeye taşıyacaklar” demişti.

Yaşanan tecrübeler bunun hiçbir zaman böyle olmadığını gösterdi.

“Kapitalizm insan özgürlüklerini kısıtlamayı değil, onların yaptıklarını denetlemeyi tercih etti” diyenler, “Kapitalist bir ekonomide hilebazlıklar hep olacaktır. Ama bunlar var diye sistem terk edilmeyecektir” savunması yaparlar.

Bu savunmayı da teorisyen Friedrich August von Hayek’in “Ekonomi insan yapması değildir; ama içinde insan vardır” sözü ile de desteklerken, “Dolayısıyla kapitalizm sadece doğal değil, beşeri afetlere de açıktır. Kapitalizmin gelişmesi, kişilerin, kurumların ve kuralların gelişmesidir. Bu her şeyden önce hukuk demektir. Hukuk olmayan yerde, kapitalizm değil, ‘yarı vahşi’ bir düzen vardır. Bu düzen randımansızdır. Kapitalizm, insanlı bir sistem olduğu ve insan, birey ve toplum olarak bu sistemin baş oyuncusu olduğu için, son tahlilde kapitalizmin başarısı da başarısızlığı da onu yaşayan ve yaşatan insana aittir. Kapitalizmin gücü, içinde hata barındırmaması değil, düştüğü hataya tekrar düşmeye karşı tedbir geliştirebilmesindedir. Kapitalizm, ortaya çıkan hatanın sonuçlarıyla da başedebilecek mekanizmalara sahiptir” sözleri ile savunurlar.

Ancak bu anlatılanlar da teoride kaldı, pratiğe hiçbir zaman geçemedi.

Sistem insanlığa iyilik getirmediği gibi kapitalist üretim biçimi ve ilişkileri, salt üçüncü dünya ülkelerini değil, kuzey ülkelerinin emekçi kesimlerini de yoksullaştırdı ve yabancılaştırdı.

Kapitalist sistemle sermayenin tekelleşerek büyümesi, gelir dağılımını her geçen gün bozdu. Aşırı zenginlik çok az sayıda kişinin elinde toplandı, ancak bu durum büyük çoğunluğun yoksullaşmasını yarattı.

Piyasa nerede kâr varsa oraya yöneldi. Eğer silah imalatı çocuk mamasından daha kârlı ise hiçbir bebek ağlaması kapitalistin tercihini değiştirmedi.

Durum böyle olunca sistem, dünyada gelir dağılımında eşitsizliği derinleştirdi. Bu eşitsizlik artık merkez ülkelerinde de söz konusu. Ancak bugünkü durumda merkez ülkelerinin çalışan kesimleri, uluslararası sömürüden az da olsa pay aldıkları için yeterli toplumsal muhalefeti göstermiyorlar. Toplumsal muhalefet yapmak bu ülkelerdeki çalışan kesimlerin işine de gelmiyor.

Sistem sürekli istikrarsızlık yarattı. Son olarak Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan istikrarsızlıklar bunun son örneği oldu.

Sistem insanları yabancılaştırıyor, benmerkezci yapıyor. Bireylere hayatını yaşamayı, gününü gün etmeyi, otoriteye uyumlu olmayı, sistemin niteliğini ve sorunlarını tartışmamayı, sorgulamamayı ya da sorgulamaktan kaçmayı ve ilişkilere çıkar açısından bakmayı işliyor.

Sıkıntıların çözümü konusunda ise sistemi sorgulamayacak şekilde yapay sorunlar yaratıyor. Mesela sistemin sorgulanması yerine sıkıntının etnik ya da dinsel yapılanmalarda olduğu savı ileri sürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cemilcahitsaracoglu.blogspot.com