30 Ekim 2022

Kemal Derviş’e rahmet okuttular…

Bugün iktidarın destekçisi MHP’nin de içerisinde yer aldığı ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümetinin yarattığı 2001 krizini Kemal Derviş gidermişti.

Koalisyon ortaklarınca yaratılan krizin çözülmesi için getirtilen Kemal Derviş, 2001 krizi sonrası uyguladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) ile reformlar yapmış ve uygulanan acı reçetenin sonucu olarak enflasyon 2002 yılı sonunda yüzde 60’lardan yüzde 30’a düşürülmüştü. Enflasyonla birlikte, büyüme ve istihdamda da olumlu sonuçlar ortaya çıkmıştı.

Ancak faturanın yükü, hem vatandaşa hem ülkeye çok ağır oldu!

İhale Yasası ile kamu ihalelerine yabancılar için konulan sınırlama kaldırıldı. Tahkim Yasası ile kamu hizmetleriyle ilgili uyuşmazlıkların uluslararası mahkemelere taşınması sağlandı. Telgraf ve Telefon Kanunu değiştirildi, GSM şirketlerinin yabancılara satılmasına olanak yaratıldı.

Şeker Yasası ile şeker pancarında taban fiyatı kaldırıldı. Şeker ithalatının önü Türkiye Cargill’in imtiyazına açıldı. Tütün Yasası ile TEKEL. çiftçi aleyhine, küresel şirketler lehine devreden çıkarıldı. Tütün üretimine kota koyularak ithal tütünün önü açıldı. Sigara fabrikaları da satılınca, tütün piyasası yüzde 95 oranında yabancılara teslim edildi.

Doğalgaz Piyasası Yasası ile doğalgazda devlet tekeli kaldırıldı, yabancıların enerji sektörüne girmesinin yolu açıldı.

O dönemde uygulanan ekonomi politikası Yüksek Faiz-Düşük Kur-İthalata Dayalı Büyüme oldu.

Reçete iyi geldi ki, bugünkü iktidar 2003 yılında IMF destekli programa devam etti. 2005 yılında IMF ile 3 yıllık yeni bir Stand-by Anlaşması yaptı. Makro ekonomik göstergelerde iyileşmeler sağlandı, enflasyon tek haneye kadar indirildi.

Kemal Derviş’in reçetesine devam eden iktidara o tarihlerde ham petrol fiyatlarındaki düşmenin yanı sıra, dünyada dolaşımda olan sıcak paranın da önemli desteği oldu.

2008 finansal krizinin ardından Türkiye'ye akan sıcak para, iktidarın enflasyonu düşürmede istihdamı artırmadaki başarısında büyük bir rol oynadı.

Ancak bu fonlar, üretime dayalı bir ekonomiyi geliştirmede kullanılmadı. İnşaat sektörüne yarayan ve kredileri artıran bir modele dönüştü.

Bugünkü iktidarın o günkü ekonomi sorumluları Kemal Derviş’in GEGP’sinin üzerine yeni bir tuğla koymadı.

Hatta Derviş’in ‘hazine ödemezse’ düşüncesiyle yabancı finansörler için kurguladığı ‘Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ imtiyazını kaldırmak için de çaba sarf etmediler.

Mesela halen Türkiye’de yapılan hazine garantili ‘mega’ olarak nitelendirilen projeler de Londra Tahkim Mahkemesinin yetkili olmasını kaldırmak için parmaklarını kımıldatmadılar.

Dolayısıyla o dönemin ekonomi yönetiminde bulunanların da sınıfta kaldığını kabul etmek lazım.

Ekonomide bugün gelinen tıkanma konusunda ‘bizim hiçbir sorumluluğumuz yok, sebebi biz değiliz’ diyemezler.

Ama sınıfta kalmalarına rağmen, o günkü Ekonomiden Sorumlu Bakanı’ndan Müsteşar’ına, Merkez Bankası Başkanı’na kadar aynı hatalı uygulamalara devam edildi.

Bu nedenle o gün ekonominin başında olup da bugün mevcut iktidardan ayrılanların da bana göre ‘ekonomiyi bildiklerini’ ispat etmeleri gerekiyor.

Öyle; ‘biz iktidar olalım, görün ekonomi nasıl düzeliyor’ laflarına fazlaca kanmayalım.

Çünkü, Kemal Derviş’in bıraktığı reçeteyi uyguladılar, yeni ekonomik projeksiyon geliştirmediler!

Dolayısıyla bugün yaşanılan sorunun temelinde; o gün döviz kurlarının tedrici olarak yükselmesini sağlamak yerine, 13-14 yıldır aşırı baskı altında tutulması yatıyor.

Ekonominin, ihracat dahil büyük oranda ithalata bağımlı hale gelmesi yatıyor.

Şimdi ise iktidarın ‘bir şey bilmez’ ekonomi kurmaylarının uygulamaları ile Kemal Derviş’e rahmet okutuldu.

Neden mi?

Bugün ekonomide ‘düşük faiz, yüksek kur’ politikası izleniyor.

İthalata bağımlı hale getirilen ekonomide, bugün yaşanan yüksek fiyat artışlarının en önemli sebebi döviz kurlarındaki artıştır. Bu yüzden üretim bugün de halen daha ithalata dayalı. Bu da ekonomiyi kurdaki oynaklıklara karşı kırılgan bir hale dönüştürüyor.

Dolayısıyla işsizliğin artmasının nedeni de bu politika.

Faizleri düşük tutarak ekonomik büyümeyi ve ihracat potansiyelini rekabetçi kur ile sağlamak yönünde amaçlanan bu politika TL'deki çöküşün de sebebi oldu.

Peki ekonomiyi tedavi etti mi, ya da ediyor mu?

Gıdadan, tekstile birçok malın üretilmesi ithalata dayalı olduğu için, doların yükselmesi fiyatların da artmasına yol açtı.

Mutfağın en temel malzemesi olan domatesi bile yaz boyunca 14-20 lira arasında tüketmek zorunda kaldık.

Çünkü, domatesi yetiştirmek için çiftçiler ithal edilen gübreyi, üretilen malı taşımak için de mazot alması gerekiyor.

Uygulanan politika nedeniyle özel sektörün döviz borcu ise şirketler için büyük bir sorun oluşturuyor.

Şirketler, kurdaki oynaklık ve enflasyon yüzünden ürünlerini satmak yerine stokta tutmayı tercih edebiliyor.

Bu kez de şirketler ‘stokçulukla’ suçlanıyor.

Politikanın öte tarafta yarattığı dram ise yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin artması oluyor.

Mesela benzine zam geleceğini duyan araba sahipleri, petrol istasyonlarının önünde kuyruk oluşturuyor.

Mesela belediyelerin ucuza ekmek sattığı Halk Ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor.

Peki 2001 krizini yaratan ANAP-DSP-MHP koalisyon iktidarının ardından Türkiye’de kuyruklar oluyor muydu?

Bugünün iktidarının Kasım 2002’de devraldığı Türkiye’de o yıl büyüme yüzde 6.2 idi.

Türkiye’de ne benzin kuyruğu, ne tüp kuyruğu, ne de 1980’lerdeki gibi margarin kuyruğu vardı.

2001 kriziyle Türkiye büyük bir sarsıntı geçirmişti, ama 2002’de toparlamıştı.

Vatandaşa ‘esnaf elindekini deposuna taşımamak için daha ucuza satar’ düşüncesiyle pazarlara akşam saatlerinde gitme bunalımı yaşatanlar, Kemal Derviş’e ‘rahmet okutmadılar mı?’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cemilcahitsaracoglu.blogspot.com