15 Ekim 2022

Faizde kim doğru yapıyor?


Dünyanın birçok ülkesi, yaşanan ekonomik sıkıntılarla başa çıkmak için politika faizlerini artırırken, Türkiye faiz indirimi ile dikkati çekiyor.

Hatta şu anda çift rakamlı faizin yıl sonuna kadar her ay 100 baz puan indirilmesi ile 9’lara gelebileceği konuşuluyor. 

Nitekim 20 Ekim Perşembe günü yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında yeni bir indirim görünüyor.

Dilimiz döndüğünce Türkiye’nin aldığı kararlarla önümüzdeki aylardaki durumu ile faiz artıran ülkelerin durumunu anlatmaya çalışalım!

Kimler faiz artırıyor?

ABD merkez bankası (FED) Dolar’ı, AB merkez bankası (ECB) Euro’yu, savaşta olmasına rağmen Rusya Ruble’yi, dolar karşısında ezilmemek için Çin, para birimi Yuan’ın faizini artırıyor.

Yani parasının değerini korumak isteyen gelişmiş ülkeler faiz artırıyor.

Bu ülkeler faiz artırmaları karşılığında en büyük risklerinin, durgunluk yani resesyon olacağını biliyor.

Ekonomilerde küçülme, daralma durumu olarak adlandırılan ‘Resesyon’, süreç içerisinde ülke ekonomilerindeki enflasyon başta olmak üzere pek çok olumsuzluğun sonucunu doğurur. Bu süreç daha sonra “enflasyon” ve “resesyon”un aynı anda görüldüğü, enflasyon içerisinde durgunluk olan “stagflasyon”un önünü açar.

Peki bu riskler nasıl oluşur?

Dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ekonomilerinin ihtiyacı olan emtialar ve ara malı ürünlerin kontrolü bu ülkelerin elinde bulunuyor.

Değerli madenler, sanayi madenleri, tarım ürünleri, orman ürünleri, kimyasallar, enerji kaynakları olarak ifade ettiğimiz emtiaların fiyatlarını bunlar belirliyor.

Ve tüm bu ürünlerin fiyatlarını temel anlamda arz-talep dengesi belirlerken, krizlerin oluştuğu dönemde bu arz ve talep dengesi de çok iyi çalışmaz.

Üretim sürecinde kullanılan ve hammadde, ara mal ve nihai mal (son ürün) olarak üç şekilde sınıflandırılan ürünlerden. üretim sürecinin girdisi olan ara mallar da bu ülkelerden tedarik ediliyor.

Dolayısıyla faiz artırımı ile bu ülkelerde para değer kazandıkça, emtia ve ara malı ürünlerin de fiyatı artıyor. Ancak bu durum sürdürülebilir değil.

Çünkü bir süre sonra bu ürünleri satın alacak ülke bulamadıkları zaman işte kendi ekonomilerinin resesyona girdiği dönem başlar.

Gerçi bu durum iktisatçılar arasında halen tartışılıyor!

Çünkü dünya ekonomisinin temel taşlarını elinde tutan faiz artırarak parasının değerini koruyan ülkelerin resesyona girme süreci, ancak dünyanın büyük kısmındaki ekonomilerin durma noktasına gelmesi halinde olacaktır.

Yani bu ülkelerin durgunluğa girmeleri ancak gelişmekte olan ülkelerin durgunluğa girmeleri ve bunlardan emtia ve ara malı almamaları halinde olacaktır.


İşte dünya ekonomilerinin büyük çoğunluğunun içerisine düşeceği bir ekonomik yıkıma kadar geçecek süre, aslında bu ülkelere resesyon konusunda zaman da kazandırıyor.

Onlar da bu durumu iyi biliyor.

Dünya ekonomik sistemini ellerinde tuttukları için, artık 3’üncü dünya ülkelerinde hayatın duracağı zamana kadar kendilerini güvende hissediyor.

Bu süre boyunca da paraların değerli olmasını sağlıyor, rezerv para olmasına çalışıyorlar.

Yani ABD Dolarını, Euro’ya, Yuan’a, Ruble’ye karşı rezerv para yapmaya çalışıyor. Euro da aynı şekilde bu ülkeler karşısında parasının değerini düşürmemeye çabalıyor.

Öte yandan; yine dünya ekonomisini çekip çevirecek krizden kurtaracak adımlar da gelişmiş ülke kaynaklarından sağlanacaktır. O zaman da değerli paraları ile az gelişmiş ülkeleri IMF ve Dünya Bankası kanalı üzerinden onlarca yıllara varan borç batağına çekebileceklerdir.

Böylece kendilerinin de düştüğü ekonomik türbülansın bedelini yine az gelişmiş ülkelerin üzerine yıkacaklardır.

İşte burada ‘Türkiye faiz artırma yerine, neden indirime gidiyor?’ sorusunun önemi ortaya çıkıyor.

Bizim ülkemizde 1980’lere kadar her 10 yılda bir yapılan darbelerle ekonomik kriz yaratıldı. Ama o kadar uzağa gitmeye gerek olmadan örnekler verirsek, ekonomi dehası Tansu Çiller’in yarattığı 1994 krizinde de, ANAP-DSP-MHP iktidarının yarattığı 2001 krizinde de yüksek faiz yöntemi izlendi. Yönetim kaynaklı o krizlerde de ortaya ciddi bir yüksek faiz yükü çıktı. Onu da ülke insanının sabit gelirli olanlarının sırtına yıktılar.

Ancak şimdiki krizin öncekilerden büyük farkı var. Önceki krizler bizden, bizim iktidarların yönetme anlayışında kaynaklı krizlerdi.

Şu an yaşanan ise ABD'de 2008 yılında ülkenin büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers'ın iflasının domino etkisiyle küresel bir ekonomik krize yol açan, daha o yük boşalmadan pandemi ile dünyanın neredeyse tamamını kavuran bir kriz.

Dolayısıyla ABD, AB gibi ülkeler faiz artırımı ile dünyanın değişik ülkelerinde yatırım amaçlı tutulan paralarını kendi ülkelerine çekmeye çalışırken, Türkiye ise bu paralardan dışarıda kalan kısmını düşük faiz yüksek kur ile içeriye çekmeye çalışıyor.

Dikkat ederseniz bir sıcak para beklentimizin olmasının nedeni de bu.

O nedenle değişik ülkelerden swap işlemine giriyoruz.

Yani gelişmiş ülkeler paralarını değerli tutma karşısında resesyon riskini göze aldıkları gibi Türkiye TL’nin değerli olmasını göze alamadı. Bütün ülkelerin doları, avroyu topladığı bir dönemde, Türkiye değerli TL ile iç ve dış ticaretini kısa sürede tıkayabilirdi.

Yukarıda söylediğim gibi gelişmiş ülkelerin resesyona girme riskinin süresi uzun bir zaman alabilirken, Türkiye ekonomisinin resesyona girmesi belki de en fazla birkaç yılı alacaktır.

Özetle Türkiye, global ekonomik krizin derinleşmesiyle yüksek faiz verip değerli TL’nin olduğu ancak birkaç ay içerisinde resesyona girmiş bir ekonomi ile piyasada ağır da olsa çarkların dönmesi karşılığında, ancak değersiz TL nedeniyle ortaya çıkan yüksek enflasyon arasında seçim yapmış görünüyor.


Ayrıca, çarkı ağır da olsa dönen bir ekonomide işletmelerin, mağazaların talan olması beklenmezken, resesyona giren ekonomilerde ülkedeki kurumların, işletmelerin talan edildiği günlerin riski var.

Ha geçmişte de yüzde 80-100’lerdeki yüksek enflasyona rağmen “kuru ekmeğini üzüm hoşafına bandırıp yiyerek ‘çok şükür bugün de doyduk’ diyen” ülke insanımızın halen var olması, bugünkü iktidarın da bir şansı.

O da başka bir gerçeklik.

Bartın Amasra’da yaşanan maden ocağı kazasında vefat eden madencilerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır ve sağlık diliyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cemilcahitsaracoglu.blogspot.com