02 Kasım 2020

Metres ekonomisi


Değerli okur, başlığın itici olduğunu ben de kabul ediyorum. Ancak yazının tamamını okuduğunuzda başlığın nasıl oluştuğuna hak vereceksiniz.

TBMM’de bulunan “torba” kanunun vergi ve SSK primlerinin yanı sıra idari para cezası borçlarının yapılandırmasına ilişkin bölümleri geçen hafta Plan Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Ancak, özellikle hepsi olmamakla birlikte bazı yeminli mali müşavir kökenli eski ve yeni vekillerin geriye dönük 5 yıllık incelemelerden muaf tutacak şekilde matrah artırımı, stok-kasa affını gibi işletmeleri rahatlatacağı sanılan düzenlemeleri de getirmeye çalıştıklarını duyuyoruz.

Yani 5 yıllık zaman aşımı süresinin bitimine yakın işletme 5 yıl önce bir halt yemiş, bunun kayıt kuyutunu tutan mali müşaviri de biliyor. Şimdi işletme sahibine, “matrahını geriye dönük yılları kapsayacak şekilde artırırız, yediğin haltı gizleriz, incelemeden muaf tuttururuz” denilecek.

Peki, üretimin ciddi şekilde düştüğü bir dönemde hangi işletme kayıtlarına fiktif şekilde nereden stok girişi yapmış olabilir. Ya da kasadan nasıl bir ödeme çıkarmış da; bunları düzeltecek, affedecek bir düzenleme ihtiyacı doğdu.

Soruyu bir başka açıdan soralım.

Bundan önceki yapılandırmalarda Hazine ve Maliye Bakanlığı ne kadar tahsilat yapabildi ki; bir de pandeminin katkısıyla ekonominin daha da sıkıntılı olduğu süreçte, yapılandırma sonrasında tahsilat gerçekleştirecek. Hele ki; işletmelerin cari dönem ödemelerini dahi yapamadığı bu zamanda yeni yapılandırma borcu ile birlikte cari dönemin de tahsili gerçekten olacak mı?

Geçtiğimiz günlerde geçtiğimiz yıllarda hayata geçirilen yapılandırma kanunlarını ve tahakkuk/tahsilat oranlarını vermiştik. Linkten izleyebilirsiniz. https://cemilcahitsaracoglu.blogspot.com/2023/06/4-milyon-borcludan-500-milyar-lira.html

İstatistikler, vergide yapılandırılan tutarın yüzde 37-51 aralığını, SSK prim borçlarının ise yapılandırılan kısmının yüzde 16-24 aralığı tahsilat edildiğini ortaya koyuyor.

Herkes biliyor ki; yapılandırmaların aslında deprem riski bulunan fay hattı üzerine yapılmış gibi tüm birikimleri yok edici bir etkisi var. İşletmeler, “nasıl olsa bir af çıkar” diyerek cari dönem borçlarını ödemiyor. Üstelik de vergisini zamanında ödeyen mükelleflerde ‘Maliye’ye güven’ kaygısı oluşuyor. Böylece bir kısır döngü başlıyor. Ödeyen de ‘ben keriz miyim?’ düşüncesi oluşuyor. Yukarıdaki istatistiklerde tahsilat oranlarının her yeni yapılandırmada daha da düştüğü görülüyor. Bürokratlar, daha önce zamanında ödeyenlerin de artık ödeme yapmadıkları içen düşüş olduğuna dikkat çekiyor.

Af meselesinin ne kadar riskli olduğunu bilen bürokratların, örneğin bu yılın temmuz-ağustos aylarında satılan konutlar için yine bazı kesimlerin 2021 yılı Mayıs ayında yeniden af isteyebilecekleri kaygısı içinde olduklarını biliyor musunuz? Dolayısıyla affı isteyenler devamlı isteyecek, siyasetçiler de bunu verdikçe, kısır döngü hiçbir zaman sona ermeyecek.

İşte yukarıdaki başlığı, torba düzenleme ile getirilmesi planlanan bu konuları konuştuğum eski Gelir İdaresi Başkanlığında üst düzey yönetici iken, şimdilerde Yeminli Mali Müşavirlik yapan bir dostum kullandı.

Özellikle mali müşavirlik bürosunu kapatmadan kanun teklifi verme yetkisi gücünü ele geçirenlerin portföylerinde bulunan işletmelere “biz senin sıkıntını kanunla çıkarıp çözeriz, sen yeter ki defterlerini bizim YMM ofisinde tut” şeklindeki bir ilişki içerisinde olduğunu anlattı. Böylece karşılıklı bir ilişki olduğu için “metres ekonomisi diyorum” diye de ekledi.

Bu arada Bakan Berat Albayrak cephesinden durumun nasıl okunduğuna da değinelim.

Hazine ve Maliye Bakanlığı koridorlarında Bakan Berat Albayrak’ın da özellikle matrah artırımı uygulamasının gelmesinden rahatsız olduğu dile getiriliyor. Hatta bakan yardımcılarından birinin bazı vekillere “Bakanın talimatı var, kesinlikle matrah artımı olmayacak. ‘Büyük şirketlerde incelemeler sürüyor. Şimdi onları kurtarıyorsunuz’ denilecek” şeklinde uyardığı da kulağımıza geldi. Bakan yardımcısı, Varlık Barışı kapsamında yurtdışındaki varlıklarını Türkiye’ye getirenlerden hiçbir vergi alınmaması yönündeki düzenlemeye de dikkat çekerek, bazı işletme sahiplerinin “yurtdışına para kaçıranlardan vergi almıyorsunuz, biz vergi ödüyoruz bize matrah çıkarıyorsunuz” şeklinde yoğun bir itirazlarının olduğunu dile getirdiği konuşuluyor.

Vergi Denetim Kurulu’nun (VDK) bakan Albayrak’a vergi incelemelerinin sonunda yüksek bir meblağ tahsilatı sözü verdiği de kulağımıza geldi. Bu nedenle incelemelerin olduğu süreçte matrah artırımının incelemeleri sona erdirmesinin sakıncaları konuşuluyor. Ancak tahsilat miktarı konusundaki rakamı burada hiç dile getirmeyeyim. Çünkü duyan ‘ya bunlar para saymayı bilmiyor, ya da hiç dayak yememişler’ diyebilir.

Bürokratlar, o uçuk rakam kadar ancak rapor tutulabileceğini dile getirirken, “Doğrusu o miktardaki raporlar da ‘tapon’ olacak. Geçen yılın istatistiklerine bakıldığında tutulan raporların 2/3’ünün naylon fatura ve KDV konularında olduğu görülür. Bu raporlara istinaden yapılan tahsilat kabiliyeti ise maalesef sıfır. Çünkü çoğu yargıdan döndü” değerlendirmesi yapıyorlar.

Yapılandırma ve matrah artırımını, Ak Partide dengeleri elinde tutanların pandemiyi de gerekçe göstererek, işletmelerin ekonomik zorluğunu gidereceği gerekçesiyle istedikleri konuşuluyor. Ak Partililerin ilk başlarda MHP’nin ekonomi kökenli kurmaylarını da ikna ettikleri konuşuluyor. Şimdilerde MHP’lilerin bu taleplerden geri çekildiği belirtiliyor.

Matrah artımı konusu, rahmetli Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın 25 Şubat 2003 tarihinde çıkarılan 4811 sayılı vergi barışı yasası etkili oldu. Düzenlemede mevcut borçların silinmesi, naylon fatura kullananlar gibi vergi kaçakçılığı içine girenler de af paketinde yer aldı. Getirilen affa 7.9 milyar liralık borç için 3 milyon 415 bin 144 başvuru yapıldı. Tahsilat ise 4.7 milyar lira oldu. Tahsilat oranı yüzde 60’ı buldu. İşin doğrusu semeresi o zaman alındı. Ancak sonraki uygulamalar, açıkçası icraat yapmama hastalığı nedeniyle hayata geçirilmeye çalışıldı.

Değerli okuyucular. Deprem bu coğrafyanın kaderi. Dünyada Japonya’dan sonra hem aktif, hem de ülkeyi baştan başa dolaşan fay hatlarının olduğu ikinci ülkeyiz. Bu nedenle 1999’dan sonraki en şiddetli sarsıntı 30 Ekim günü İzmir’de 6.6 ile yaşandı. Acı günlerdeyiz. Hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır ihsan etmesini diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cemilcahitsaracoglu.blogspot.com