07 Mart 2024

Düşük ve sabit gelirlilerin sırtına yüklenmek…


Gelir, bir kişinin ödeme gücünün ölçülmesinde en etkin ve en kapsamlı araç olmasına karşın, özellikle bizimde aynı ligde olduğumuz azgelişmiş ülkelerde kişilerin gelirleri yerine, tükettiklerinden vergi alınır.

Bu nedenle gelirin vergilendirilmesi tartışmaların temelini oluştururken, ne yazık ki; Türk vergi sistemi de stopaj yoluyla vergilendirme kısmı hariç, kişilerin gelirlerinin vergilendirilmesinde başarısız kalıyor.

İktidarda 20 yılını tamamlayan AK Parti de geçmişteki sağ siyasi partiler gibi Türkiye’yi az gelişmiş ülkeler liginden çıkaracağı iddiası ile yola çıktıysa da; geçen süre zarfında bunu başaramadığını gösterdi. Daha kötüsü, bugün ülkeyi ilk aldığı ekonomik ortamının daha da gerisine getirdi.

DSP-MHP-ANAP hükümet koalisyonunun olduğu 1999-2001 arasında enflasyonun yüzde 36’larda olduğunu hatırlatayım. Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın. Ya da son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 66 lirayı (bu rakam da en düşük bağ-kur tarım emeklisidir) 10 bin liraya çıkardıkları söylemi yerine, neden halen dar ve sabit gelirlinin feryat ettiğini açıklaması daha iyi olurdu.

Neyse konumuza dönelim biz…

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tek amacı kalkınmaktır. Ancak kalkınmaları için gerekli sermaye de az gelişmişlikten dolayı özel sektörde bulunmuyor. Arada ortaya çıkan boşluğu doldurmak devlete düşüyor. Devlette ya vergi veya borçlanma kalemine başvurur.

İktidarlar ise vergi konusunda üretici kesimin tepkisinden çekinir ve üretimin de teşvik edilmesini istediği için, politik olarak gelir, kurumlar ve servet vergilerine (bugün de olduğu gibi) başvuramaz. Daha kolay bir araç olan tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilere yönelir.

Adaletsizliğin de kaynağı….

Türkiye’de de bütün az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi kamunun finansman ihtiyacı bu nedenle dolaylı vergiler ve borçlanma ile sağlanır. İktidarların bu iki aktörü birlikte kullanması ise ülke insanımızın gelir dağılımını ciddi oranda olumsuz etkiler.

Dolayısıyla iktidara geldiklerinde dillerinden düşürmedikleri kamu maliyesinin finansman kaynağı olan vergiler konusunda da gereken iyileştirmeyi, AK Parti de yapmadı ya da yapamadı. Vergi kaynağının bugün yüzde 65’ini oluşturan dolaylı vergilerin oranı düşürülemedi.

Dolaylı vergilerin başında; katma değer vergisi (KDV), özel tüketim vergisi (ÖTV), banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV), özel iletişim vergisi (ÖİV), damga vergisi, gümrük vergisi ve harçların geldiğini belirtelim.

Dolaylı vergiler ile kamu finansmanının sağlanması ise gelir düzeyi düşük ve sabit gelirli kesimlerden, gelirlerine oranla daha çok vergi alınması anlamına gelir. Öte yandan bu dar ve sabit gelirli kesimlerin almış olduğu ürünlere ödedikleri vergi tutarı ise gelir düzeyi yüksek olan kesimlerle aynıdır.

Dolaylı vergilerin oranının fazlalığı yeterince adaletsizlik yaratırken, devlet ise üst gelir grubunu besleyerek gelir dağılımında tarafını belirlemiş olur. Çünkü devlet borçlanırken hep üst gelir grubunu oluşturan kesimlere yakın durur. Geliri yüksek olan kesimlerden aldığı borcun karşılığında ise onlara faiz öder, böylece en azından bu kesimlerin servetlerinin değerini korumalarını da sağlamış olur. İşte adaletsizlik burada oluşur.

Öte yandan sosyal devletin hizmet anlayışı içinde insan onuruna yaraşır düzeyde yaşam koşullarını sağlaması da devletin temel görevidir. Bu nedenle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin vergi gelirlerini artırması, vergi yükünün dağılımında adaleti ve herkesin vergiye katılımını sağlaması için vergi tabanını genişletmesi gerekir. Vergi tabanının genişletilmesi ise vergi oranlarının makul seviyelere çekilmesi, mali yükümlülüklerinin katlanabilir, üretimi, istihdamı ve ihracatı artırıcı bir noktada olması ile sağlanır.

KDV, ÖTV, ÖİB gibi dolaylı vergileri her ne kadar her kesim ödese de; bu vergileri tersine artan oranlı olarak ödeyenlerin de düşük ve orta gelirli kesimler olduğunu unutmamak gerekir. Düşük ve orta gelirli kesimler gelirlerine oranla daha fazla vergi ödedikleri için dolaylı vergiler adil olmayan bir vergi yapısı olarak bilinir.

Dolaylı vergilerin adaletsiz oluşunu başka şekilde de anlatalım. Düşük ve orta gelirli kesimlerin büyük çoğunluğu ücret geliri elde eder ve bu gelirlerinden de kaynakta stopaj yöntemiyle gelir vergisi kesilir. Böylece hem kaynakta kesilen gelir vergisini hem de harcamaları esnasında ödedikleri tüketim vergilerini düşük ve orta gelirli insanların kaçırma olanağı olamaz.

Oysa; üretici kesim, ürettiği veya elde ettiği geliri, kendilerine sağlanan muafiyet, istisna, indirim gibi vergisel teşviklerle ve örgütlenmeleri sayesinde de düşürebiliyor, kaçırabiliyor.

20 yıllık iktidarın kamu yükünü halen düşük, orta ve sabit gelirli kesimlerin üzerine yıkması neyin başarısıdır, siz karar verin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

cemilcahitsaracoglu.blogspot.com