‘Ponzi şeması’, ‘ponzi sistemi’ ya da ‘ponzi oyunu’ olarak da isimlendiriliyor. Bu sistemde ortada yüksek kar getiren bir üretim olduğu, bu üretim sayesinde yatırımcılara para ödendiği iddia edilir ve bu sayede sisteme yeni yatırımcılar çekmeye çalışılır.
Ancak ponzi şemasına katılımlar bittiği zaman ortada kar getiren bir üretim olmadığı için yeni yatırım yapanlara ödeme yapılamaz, sistem çöker ve ponzi şeması sonlanır.
Mesela ciddi risklerden biri kur korumalı mevduatta (KKM) biriken tutar.
İktidar, TL'nin Amerikan Doları karşısındaki değer kaybını önlemek için kurun 18 liraya ulaştığı 20 Aralık’taki kabine toplantısı sonrası kamuoyuna KKM sistemini açıkladı.
KKM’yi kurlardaki artışı önlemek amacıyla bir kurtuluş reçetesi olarak toplumun önüne koyan iktidarın tek amacı, kur patlamadan seçime kadar ekonomiyi ayakta tutmaktı.
Bu ürün ‘faiz nasstır’ dendiği için politika faizi arttırılamadığı için icat edildi.
Sistemde biriken tutarın 3 aylık ödemelerinde o günkü faiz oranını bankalar ödüyor, geride kalan kısmı Hazine karşılıyor. Dolayısıyla sistem sürerken, kur arttıkça, Hazine ve Merkez Bankası'nın yükümlülüğü de artıyor.
Buna göre 28 Nisan 2023 itibariyle KKM’de biriken tutar 2 trilyon 117 milyar lira oldu. Bunun seçimlerden sonra nereye kadar gideceği konusu muğlak. Geri ödemesinde de ciddi bir sıkıntı oluşabileceği endişesi var.
Hatırlayın; KKM sisteminin kendisini hissettirdiği ilk günlerde iktidarın ekonomi kurmayları üst perdeden konuşuyordu. “Sıcak para istemiyoruz” deniyor ve “Çin modeli telaffuz” ediliyordu. Ancak olayın rengi zamanla değişti. Kurumlar vergisi almama pahasına şirketleri de sisteme çektiler.
Açıkçası o günlerde uzun vadeli bir çözüm olmasının mümkün olmadığı ekonomistlerce defalarca dile getiriliyordu. İktidar da bu durumu görmüş olacak ki; her 3 ayda bir KKM’ye katılımı düşürmek için politika faiz oranını indirdi.
Çünkü ekonomi yönetimi mevduat olarak toplanan paraları epey bir süredir geri dönüşü güçlü yatırımlara yönlendiremiyor. Hatta yol-köprü yaptırdığı müteahhitlere dolar olarak ödüyor. Dahası, KKM’nin faiz ödemesi geldiğinde, yeniden katılan vatandaşlardan toplanan mevduat ile önceki mevduatın faizi ödeniyor.
Maliyeti ise ayrı… buna göre bütçeden 2022 yılı mart ayında 11,7 milyar lira ile başlayan KKM ödemelerine, 2022 sonunda bütçeden 92 milyar 538 milyon ödeme aktarıldı.
Bu yılın ilk 3 ayında ise 2 milyar 154 milyon lira da bütçeden ödendi.
KKM için merkez bankası ise ortaya çıkan kur farkını üstleniyor. Ancak bu zamana kadar ne kadar kur farkı ödemesi yaptığı resmi olarak açıklanmadı. Yıllık bilanço üzerinden yapılan 2022 yıl için yaklaşık 90 milyar lira ödediği tahminleri yapıldı.
Kurlar baskı altında tutulduğu için bütçeden aktarılan kaynak düşük kalabiliyor. Ancak kurlar patlarsa, KKM hesapları risk oluşturacaktır. Hele ki artık 2 trilyon lira sınırı da aşıldığına göre bu risk gün geçtikçe artıyor.
Bu durumun, tıpkı Türkiye tarihinde 1980'li yıllarda yüksek faizli gelir elde etmek amacıyla paralarını bankerlere yatıran ve bankerlik sisteminin çöküşü ile mevduat sahiplerinin parasını kaybetmesi ile sonuçlanan olayda olduğu gibi kötü bir senaryoyla sonuçlanmasından endişe ediliyor. Bankerler yüksek faizle topladıkları paraları akıllı yatırımlara yönlendiremediği için faiz ödemelerinde sıkışmış, bir süre sonra da ana paranın üzerine yatıp yurtdışına kaçmışlardı. O zaman sayılarının 300 bini geçtiği tahmin edilen bankerzedeler 1980'li yıllarda Türkiye gündeminin popüler konularından biri olmuştu.
Tabi ki devlet bankerler gibi batmaz, ya da bırakıp kaçmaz…
Ama ekonomi bankerlerin bakışıyla yönetilir mi?
Tıpkı bankerler gibi, yüksek faiz vereceğini söyleyip vatandaştan topladığı parayı daha önce faize para yatıran vatandaşa faiz olarak vermek gibi bir ekonomi modeli sizce daha ne kadar sürdürülebilir?
İktidar, TL'nin Amerikan Doları karşısındaki değer kaybını önlemek için kurun 18 liraya ulaştığı 20 Aralık’taki kabine toplantısı sonrası kamuoyuna KKM sistemini açıkladı.
KKM’yi kurlardaki artışı önlemek amacıyla bir kurtuluş reçetesi olarak toplumun önüne koyan iktidarın tek amacı, kur patlamadan seçime kadar ekonomiyi ayakta tutmaktı.
Bu ürün ‘faiz nasstır’ dendiği için politika faizi arttırılamadığı için icat edildi.
Sistemde biriken tutarın 3 aylık ödemelerinde o günkü faiz oranını bankalar ödüyor, geride kalan kısmı Hazine karşılıyor. Dolayısıyla sistem sürerken, kur arttıkça, Hazine ve Merkez Bankası'nın yükümlülüğü de artıyor.
Buna göre 28 Nisan 2023 itibariyle KKM’de biriken tutar 2 trilyon 117 milyar lira oldu. Bunun seçimlerden sonra nereye kadar gideceği konusu muğlak. Geri ödemesinde de ciddi bir sıkıntı oluşabileceği endişesi var.
Hatırlayın; KKM sisteminin kendisini hissettirdiği ilk günlerde iktidarın ekonomi kurmayları üst perdeden konuşuyordu. “Sıcak para istemiyoruz” deniyor ve “Çin modeli telaffuz” ediliyordu. Ancak olayın rengi zamanla değişti. Kurumlar vergisi almama pahasına şirketleri de sisteme çektiler.
Açıkçası o günlerde uzun vadeli bir çözüm olmasının mümkün olmadığı ekonomistlerce defalarca dile getiriliyordu. İktidar da bu durumu görmüş olacak ki; her 3 ayda bir KKM’ye katılımı düşürmek için politika faiz oranını indirdi.
Çünkü ekonomi yönetimi mevduat olarak toplanan paraları epey bir süredir geri dönüşü güçlü yatırımlara yönlendiremiyor. Hatta yol-köprü yaptırdığı müteahhitlere dolar olarak ödüyor. Dahası, KKM’nin faiz ödemesi geldiğinde, yeniden katılan vatandaşlardan toplanan mevduat ile önceki mevduatın faizi ödeniyor.
Maliyeti ise ayrı… buna göre bütçeden 2022 yılı mart ayında 11,7 milyar lira ile başlayan KKM ödemelerine, 2022 sonunda bütçeden 92 milyar 538 milyon ödeme aktarıldı.
Bu yılın ilk 3 ayında ise 2 milyar 154 milyon lira da bütçeden ödendi.
KKM için merkez bankası ise ortaya çıkan kur farkını üstleniyor. Ancak bu zamana kadar ne kadar kur farkı ödemesi yaptığı resmi olarak açıklanmadı. Yıllık bilanço üzerinden yapılan 2022 yıl için yaklaşık 90 milyar lira ödediği tahminleri yapıldı.
Kurlar baskı altında tutulduğu için bütçeden aktarılan kaynak düşük kalabiliyor. Ancak kurlar patlarsa, KKM hesapları risk oluşturacaktır. Hele ki artık 2 trilyon lira sınırı da aşıldığına göre bu risk gün geçtikçe artıyor.
Bu durumun, tıpkı Türkiye tarihinde 1980'li yıllarda yüksek faizli gelir elde etmek amacıyla paralarını bankerlere yatıran ve bankerlik sisteminin çöküşü ile mevduat sahiplerinin parasını kaybetmesi ile sonuçlanan olayda olduğu gibi kötü bir senaryoyla sonuçlanmasından endişe ediliyor. Bankerler yüksek faizle topladıkları paraları akıllı yatırımlara yönlendiremediği için faiz ödemelerinde sıkışmış, bir süre sonra da ana paranın üzerine yatıp yurtdışına kaçmışlardı. O zaman sayılarının 300 bini geçtiği tahmin edilen bankerzedeler 1980'li yıllarda Türkiye gündeminin popüler konularından biri olmuştu.
Tabi ki devlet bankerler gibi batmaz, ya da bırakıp kaçmaz…
Ama ekonomi bankerlerin bakışıyla yönetilir mi?
Tıpkı bankerler gibi, yüksek faiz vereceğini söyleyip vatandaştan topladığı parayı daha önce faize para yatıran vatandaşa faiz olarak vermek gibi bir ekonomi modeli sizce daha ne kadar sürdürülebilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
cemilcahitsaracoglu.blogspot.com