Uzun bir süredir şirket sahibi dostlardan ‘Enflasyon
düzeltmesi yaptıracak mıyım’ yönünde sorular geliyor. Konuyu Hazine ve
Maliye Bakanlığı’ndaki bürokratlara yönelttim. Aldığım cevap;
Bu düzeltmede kim karlı derseniz, özsermaye yerine,
ağırlıklı borç ile finanse eden ve yatırımlarını fabrika binası, arsa, makine
teçhizat, gayrı maddi haklar gibi sabit sermaye unsurlarına yatıran işletmeler
2024’ün ilk geçici vergi döneminden itibaren varlıklarındaki bu parasal olmayan
değerlerin artışı nedeniyle, bu değer artışlarını matrahlarına ekleyerek
vergiye tabi tutacaklar.
Tersine özkaynağı güçlü, parasal olmayan aktif varlığı
(bina, makine, teçhizat vb) düşük işletmelerin ise ‘sermaye zararı’
ortaya çıkacak ve vergi matrahını düşürecekler. Yani enflasyon düzeltmesinden
kimin vergi avantajı sağlayacağı, kimin ek vergiye maruz kalacağı o şirketin
bilanço yapısına göre değişecek. İşte enflasyon düzeltmesi bu işletmeleri
vuracak.
Örneklendirelim…
Diyelim ki; sermayesi 1 milyon lira olan bir işletme 9
milyon lira da borçlansın ve toplam 10 milyon lirasını da bir bina yatırımında
kullansın. Bu işletmenin aldığı 9 milyon lira borç (parasal kıymet) enflasyon
düzeltmesine tabi olmadığından aktifteki bina (parasal olmayan kıymet)
enflasyon düzeltmesine tabi olacak ve kar yaratacak. Dolayısıyla bu işletme
için enflasyon düzeltmesi ek bir vergi anlamına gelecek.
Bir de tersi durum var tabi. Yine bir işletme düşünün. 10 milyon lira sermayesi
var. Bu sermayenin 5 milyon lirası ile bir gayrimenkul (arsa, konut) almış
olsun. Kalanı banka hesabında duruyor olsun. Bu işletmenin sermayesi parasal
olmayan (arsa konut) varlıklarından fazla olduğu için buna enflasyon düzeltmesi
kaynaklı bir vergi çıkmayacak. Tersine sermayenin düzeltmesinden kaynaklı bir
zarar çıkacak ve bunu normal operasyonları nedeniyle oluşan vergi matrahından
düşebilecek. Enflasyon düzeltmesi bu işletmenin vergisel olarak lehine
çalışacak. Bu şekilde özsermayeleri ile kendilerini finanse eden firmaların
korkacağı bir şey yok. Enflasyon düzeltmesi onların lehine çalışacak vergi
yükleri azalacak.
Asgari ücretin adının konulacağı toplantının bir anda 24
Aralık Salı akşamı saat 20:30’da olacağı duyurulduğunda ilk düşen haberler
TÜRK-İŞ’in toplantıya katılmayacağı yönünde oldu. O esnada TÜRK-İŞ Başkanının
3’üncü toplantının ardından asgari ücret rakamını açıkladığı toplantı ile
ilgili düşüncemi şimdi söyleyeyim.
TÜRK-İŞ’in görüşmeler sırasında ‘önce işverenlerin ve
hükümetin rakamını görelim’ sözünden bir anda 29 bin 583 lira gibi bir
tutarı asgari ücret talep ettiğini dile getirmesi dikkatimi çekmişti. Bu adım
aslında bana göre ‘topu taca atma’ taktiği idi. Bu adımla işçiye ‘senin
için elimden geleni yaptım, asla alamayacağın ücreti dile getirdim’
demiş oldular diye düşünüyorum. İşverenlerin de hükümetin de bu rakama hiçbir
zaman gelmeyeceğini bildiği halde 29 bin 583 lira olarak söylemesi ‘tribüne
oynamaktı’ bana göre. TÜRK-İŞ gibi bir sendika işçi kesimindeki
ekonomik zorluğun mücadelesini böyle ‘kenara kaçarak mı’ vermesi
gerekiyor? Bunu düşünmeden edemiyorum! Yoksa TÜRK-İŞ’in yılda bir kez böyle kritik
durumlarda ‘bu şekilde davranması istenildiği için temsil yetkisi
veriliyor’ önyargısı sadece bende mi oluşuyor?
Sorun; Türkiye’de iktidarları zora sokacak sendikal mücadeleyi vereceklere fırsat verilmemesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
cemilcahitsaracoglu.blogspot.com